Mekan 360

HABİB-İ NECCAR TÜRBESİ

Görüntülenme - 20656 Yorum Ekle

Hakkımızda

Habib Neccar Camii, Antakya'nın eski şehir dokusunun hemen hemen ortasına rastlayan bir bölgede ve şehri doğu-batı yönünde baştan başakatederek ikiye bölen Kurtuluş Caddesi (eski Kışla­Dörtayak Caddesi) ile Ata Köprüsü'nden dağ yönüne uzanan Kemalpaşa Caddesi'nin kesiştiği yerdedir. Vakıflar Bölge Müdürlüğü denetimindeki vakıf eserlerden biri olan caminin Hatay Vakıflar Bölge Müdürlüğü'ndeki tescil fişinde yer alan özellikleri şöyle belirlenmiştir:

Caminin iki caddeden girişi vardır. Kurtuluş Caddesi'nden sivri kemerli, sağır nişli, dikdörtgen çerçeveli ve üç köşesi stelaktitli yuvarlak kemeri i bir kapıdan girilmektedir. Avlusu kesme taş kaplıdır. Kesme taştan 6 sivri kemerli revakıı; 5 sekiz köşeli sütunlu ve stelaktitli sütun başlıklı, üzeri ahşap ve kiremit örtülü son cemaat yeri vardır.

Kuzey duvarında 6 yuvarlak kemeri i pencere ve giriş kısmının sağında ve solunda sivri kemeri i sağır mihrabiye vardır.

Camiye büyük sivri sağır kemeri i taç kapı ve ortasında kitabesi bulunan yuvarlak kemeri i bir kapıdan girilir. iki yan mahal büyük sivri kemeri i ve çapraz tonozıudur. Kubbeye geçişi, 4 büyük sivri kemer ve aralarında yer alan büyük pandantifler sağlamaktadır. Dışarıdan kubbe kasnağı 12'gen (12 kenarlı) ve 12 pencerelidir.

Mihrap dikdörtgen silmeli ve sivri kemerli olup, sadedir. Mermerden bir klasik mimberi vardır. Üç Arap kemeri i tozluğu ve tozluk yanlarında atnalı kemeri i geçiş yeri vardır.
Caminin, Kurtuluş Caddesi'ne bakan ve son cemaat mahalline bitişik dikdörtgen kaideli, poligonal gövdeli, ahşap şerefeli ve pabuçlu bir minaresi vardır. Minarenin sağında Habib Neccar ile Şem'un Safa'nın, solunda Yahya ve Yunus'un türbeleri vardır.

Cami muntazam kesme taştan yapılmış olup, avlusunda 12 küçük sütun üzerine oturan taştan şadırvanı vardır.

Tarihçesi:

Antakya'da ilk cami 638 yılında Müslümanların fethinden sonra yapılmıştır. Hatta bazı kaynaklara göre Habib Neccar türbesini ve camiini Ebu Ubeyde bin Cerrah yaptırmıştır. ilk cami, bugünkü yerde olabileceği gibi, Ulucami'nin bulunduğu yerde daha sonra ikinci bir cami yapılmış olması da muhtemeldir.

1960'11 yıllarda Ulucami'nin kıblesi ile ilgili olarak ortaya atılan bir iddia üzerine bir teknik heyet kurulmuş ve inceleme amacıyla temelde 3-4 m derinliğe inen bir kazı yapılmıştır. Bu kazı sırasında mevcut caminin kıble yönündeki ana duvarı dışında derinde, yerleri ve derinlikleri farklı iki duvar kalıntısına rastlanmıştır. incelemeyi yapan heyet, derinlik farklarını ve duvarların kıbleye karşı konumunu dikkate alarak, bu temellerin daha eski dönemlerde aynı yerde farklı zamanlarda yapılmış ve zaman içinde yıkılmış olan camiiere ait olabileceği sonucuna varmıştır.

Arkeolojik kazılarda şehrin antik çağ kalıntılarının 4-10 m derinlerde bulunabildiği dikkate alınırsa, bu bilgi, bulunan temellerin islam dönemlerine tarihlendirilmesi konusunda da bir fikir verebilir. Antakya'da ilk islam egemenliği dönemi 638-969 yılları arasında 331 sene sürdüğüne göre, şehirde bir caminin hatta camiierin varlığından doğal bir şeyolamaz. Ayrıca hem bulunan duvar kalıntılarının kıblelerinin, hem de Ulucami'nin kıblesinin hatasız olması bir tesadüf olamaz. Son olarak, iki yüzyıl öncesine kadar bu caminin Emeviye Camii, Selim Camii gibi adlarla anıldığını da bir not olarak eklemekte yarar vardır.
969 yılında Bizansııların eline geçen Antakya bundan sonra yeniden bir camiye 1084 yılında kavuştu. 12.12.1 084'te şehri ele geçiren Süleyman Şah, Arapların "EI Kosyari" adını verdikleri büyük Kawasyana Kilisesi'ni camiye çevirtti, 17.12.1084 Cuma günü 110 müezzin tarafından okunan ezandan sonra kalabalık bir cemaatla burada Cuma namazı kılındı. Bu yapı büyük bir ihtimalle tam bugünkü caminin yerinde değil, batı yönünde ve 70 yıl kadar önce yıkılan Zincirli Medrese'nin olduğu yerdeydi. Şehirde Selçuklu egemenliği 14 yıl sürmüş, 1098'de Haçlılar şehri zaptedince muhtemelen bina tekrar kilise olarak kullanılmıştır. Antakya'nın Haçlılar hakimiyeti altında yaşadığı
dönemden (1098-1268) bahseden kaynaklarda Habib Neccar'la ilgili herhangi bir bilgi bulunmamaktadır.

MemlOk Sultanı Baybars 1268 yılında Antakya'yı zaptettiğinde, şehirde bir cami yaptırmıştır. Bu cami, Habib Neccar Türbesi'nden dolayı ve onun hatırasına hürmeten bugünkü caminin bulunduğu bölgede yapılmış olmalıdır.

Bugünkü Habib Neccar Camii'nin medrese duvarında bulunan ve henüz tam okunamayan bazalt üzerine kazılı Arapça kitabenin daha eski yapılardan kaldığı ve asıl yerinin burası olmadığı anlaşılmaktadır. Kitabe metni içinde geçen "EI Melikü'z-Zahir" adının Baybars'ın adı olmasından hareketle, Habib Neccar Camii'nin olduğu yerin en az MemlOk egemenliğinin başladığı günden bu yana cami yeri olduğunu söyleyebiliriz. Ancak o günden bu yana birkaç büyük deprem geçtiğinden, cami ve minare büyük tahribat görmüş ve her defasında tahribatın derecesine göre onarılmış veya yeniden yapılmış olmalıdır. MemlOk döneminde "Habib Neccar" adının geçtiği ilk kaynak ibni Batuta Seyahatnamesi'dir. ibni Batuta, burada Hz. Habib Neccar'ın kabri ve yanında zaviye ile bu zaviyenin 100 yaşını aşkın bir şeyhi bulunduğunu, gelip gidenlerin doyurulduğunu belirtmiştir. Bu zaviyenin Mahmud bin Ali adında salih ve aydın bir şeyh i vardır. Şeyh yüz yaşını aşkın olduğu halde güçlü kuvvetlidir. Seksen yaşındaki oğlu ise erken ihtiyarlamış, Buna göre Habib Neccar'ın kabri yanında 14. yy öncesi dönemlerden itibaren bir Habib Neccar zaviyesi vardır ve dini bir kurum olarak hizmet vermektedir. O zamanlardan itibaren burada bir caminin de mevcut olması en akla yakın ihtimaldir.
Memlük hakimiyetinden beri bir Türk şehri olan Antakya, 1516 yılında sadece idareci değişikliğiyle bir Osmanlı şehri oldu. 16. yy.'da şehrin mahallelerinin biri, "Habibun Neccar" adını taşıyordu, mahalle bugün de aynı adı taşımaktadır. Tapu ve Kadastra Genel Müdürlüğü arşivindeki 556 numaralı Vakıf Defteri'nde 1527 yılında Antakya'da evkafı olan cami mescid ve zaviyeler arasında Habib Neccar Camii ve Zaviyesi de vardır. Demek ki Osmanlı yönetiminden önce burada Memlük döneminde yapılmış bir cami ve zaviye mevcuttur.

Osmanlı döneminde Habib Neccar hakkında ayrıntılı bilgi veren tek kaynak, Evliya Çelebi Seyahatnamesi'dir. Bu seyahatnameye göre ibni Batuta'nın bahsettiği zaviye "tekke" hüviyetine bürünmüştür. Çukur bir yerde kurulmuş olan bu tekke dervişlerle dolup taşmaktadır. Bir Habib Neccar Tekkesi de dağda bulunmakta, buraya bir saatte çıkılmaktadır. Dağdaki ziyaretin kandili devamlı yanmaktadır. Demirkapı'ya gelen yolcu ilk olarak bu ziyaretin ışığını görür. Her iki ziyaret,

Müslümanlar yanında fakir Hristiyanların da ziyaret ettiği bir hac yeridir.

Cami avlusu ve şadırvan.

Ocak 1829'da Habib Neccar Camii minaresi tamir edildi. 1853 (1270) yılında Habib Neccar Camii avlusuna şadırvan yapıldı. Suyu Çukurbahçe mahallinden getirilen ve gerçekten güzel bir eser olan bu şadırvanın kitabesini, aynı zamanda ünlü

Caminin Kurtuluş Caddesi'nden giriş kapısı.

bir şair olan Müftü Sadık Efendi (1788-1860) yazdı. Nakledilen bilgilere göre Habib Neccar Camii 150 sene kadar önce meydana gelen depremde harap olmuş ve büyük ölçüde yeniden yapılmıştır. Gerçekten de cami, 1858 yılında Sultan Abdülmecid döneminde yapılan büyük bir onarımla yenilenmiştir. Aynı yıl, (H.1280) cami avlusunun kuzey ve kuzey batısında yer alan ve zamanla harap olan medrese-misafirhane hücreleri de Mürselzade Halil Ağa adında bir hayırsever tarafından yeni baştan yaptırıldı. Avlunun kuzey tarafında medrese odaları duvarı üzerinde bulunan ve mevcut en eski kitabe olan bazalt kitabe henüz çözülememiştir. Önceden de belirttiğimiz gibi bunun Memlük döneminden kaldığını düşünmekteyiz.

Habib Neccar, geçen yüzyıllarda olduğu gibi 19. yüzyılda da Halep Vilayeti dahilindeki en önemli dinı ziyaret yerlerinden biriydi. Halep Vilayeti Salnamelerinde, "Merkad-i Mübarek-i Rüsül ve Enbiyai ızam" başlığı altında, "Habibünneccar­Antakya'nın Camii Kebırinde - Hz. isa tarafından rüsul idi" kaydı bulunmaktadır. Buna göre, ya Habib Neccar Camii bir dönem Camii Kebir (Ulucami) olarak anıimış ya da burayı görmeyen yazar, böyle mübarek bir kişinin türbesinin ancak şehrin Ulu camisinde olabileceğini düşünmüştür.

Cami avlusunun etrafındaki hücrelerden oluşan, Antakya'nın en eski 2-3 medresesinden biri olan ve geçmiş yüzyıllarda pek çok öğrenci yetiştiren Habib Neccar Medresesi 1900'lü yılların başlarında öğretime devam ediyordu. Cami ve medresede o dönemde ders veren hocalardan sadece Mahmut Hoca'nın ve Kömürçukurlu Ali Efendi'nin adları bilinmektedir. Medrese I. Dünya Savaşı yıllarında kapanmış olmalıdır.

Bu yıllarda caminin sokağa bakan tarafında yolların kavşak yeri olan ve halk tarafından "Hammecer önü" olarak bilinen küçük bir meydan vardır. Oaracık sokakları, cumbalı pencereleri, bazılarının büyük kapıları olan evleri, bakkalı, manavı ile küçük bir meydan. Mahallenin bütün çocukları bu meydanda oynar, günlerini burada geçirirlerdi. Cami minaresinde mübarek günlerde ve Ramazan geceleri kandiller yanardı. Şehre elektrik geldikten sonra kandillerin yerlerini elektrik ampulleri aldı.

Habib Neccar Dağı'ndaki Habib Neccar Ziyareti olan mağarada, 1960'11 yıllara kadar gece gündüz kandil yanmaya devam etmiştir. Buranın "Şıti' olarak anılan bir gönüllü görevlisi vardı. Hiç ara vermeden ömrünün sonuna kadar bu hizmeti sürdürdü. Mağara içinde parmaklıkla örtülü bir mezar kısmı vardır. Mağara içi namaz kılmak için tahsis edilmiştir. Burada mum, pohur vs. de yakılır. Mağaranın önünde piknik için bir düzlük vardır. Burası Antakya ve çevresi ile Halep ve civarından gelen ziyaretçilerce özellikle sabahın erken saatlerinde ailece ya da gruplar halinde ziyaret edilir, mevlit okunur, lokum dağıtılır. Bazı aileler mercimekli aş pişirir ya da adak kurbanı keser. Burası aynı zamanda halkın gözünde bir piknik yeridir. Eşsiz bir manzarası vardır. Birkaç yıl önce keyfi bir uygulama ile mağaranın içi oda haline getirilmek ve önü betonlanıp duvar çekilmek suretiyle tabii halinden uzaklaştırılmıştır.

Halk inancında Habib Neccar türbe ve makamı:

Ziyaretlerde, türbe ve makamlarda Kur'an ve mevlit okunması, dua, adak ve bağış konusu yeni bir olay değildir. Türkiye'de ve istisnalar dışında tüm islam aleminde yüzyıllar boyunca mübarek kişilerin kabirlerinin bulunduğuna inanılan kutsal yerlere büyük saygı gösterilmiş, buralar çeşitli vesilelerle ziyaret edilmiştir. Aynı şekilde, Antakya'daki Habib Neccar Ziyareti de, şehirde ve civardaki Hızır A.S. Ziyaretleri, Kırıkhan'daki Bayezid-i Bestami Türbesi ile birlikte en önemli ziyaret mahalleri olarak bilinmiş ve o ölçüde saygı görmüştür. Habib Neccar, geçen uzun zaman içinde halkın manevi hayatının bir parçası haline gelmiş, destan, ilahi ve ninnilere girmiş, ritmi ni ve makamını Asi üzerindeki su dolaplarının gıcırtılanndan alan bu ilahi ve ninniler halk inanışını ve yaşayışını zenginleştiren özgün ve mahalli birer faiklar unsuru olmuştur. Ama ne yazık ki bu ninni ve ilahiler eski nesille birlikte yok olup gitmiştir. Buna ait elimizdeki tek örnek, Elazığ'da halen halk arasında söylenmekte olan bir ilahidir. ilahi şöyledir:

Demedim mi demedim mi, gönül sana demedim mi?

Çok uyuyan yolda ka/tr, gönül sana demedim mi? Habib Neccar gör ne yaptı, yüreğine mıhlar çaktı, Kanı oluk oluk aktı, gönül sana demedim mi?"

"Azrail canını almca, gövdesi kabre konunca, Mev/asma gider Habib, gönül sana demedim mi? Demedim mi demedim mi, gönül sana demedim mi?

Aynıanlar bulmaz felah gönül sana demedim mi?"

Halkın Habib Neccar'a yüzyıllardır gösterdiği saygı bugün de devam etmekte, gerek şehir halkı, gerekse dışarıdan akın akın gelen ziyaretçiler

tarafından ziyaret edilmektedir. Habib Neccar Türbesi her türlü sıkıntı ve dert için ziyaret edilen bir yer olmakla birlikte, daha çok çocuğu olmayan kadınlar ve iyileşmeyen hastalar tarafından ziyaret edilip adak adanır. Ziyarete gelenler burada Kur'an okur, ibadet eder, adağını adar. Dilekleri gerçekleşenler tekrar cami ve türbeyi ziyaret ederek hem adaklarını yerine getirirler, hem de mevlit töreni düzenler, Kur'an okuyup ibadet ederler. Bir Hristiyanın ziyareti ve duası da elbette kendi inancına göre olacaktır.

                                 Kaynak : Hatay Aylık Kültür ve Keşif Dergisi 

Etiketler

türbe mubarek yatır ziyaret camii namaz

Görüşler ()

Yorum Ekle